Emekli tarih profesörü Lyman Ward, yakalandigi bir kemik hastaligi yüzünden bir bacagini kaybedince babaannesiyle dedesinin eski evine cekilir. Orada, babaannesinin hayati kadar kendi gecmisiyle de bas basa kalir ve yazmaya karar verir. Bir tarihci icin birinin gecmisine bakmak, herkesin gecmisine, o ülkenin de gecmisine bakmak demektir. Bir anda Batinin büyüleyici kanyonlari, yaylalari, madenler etrafina kurulmus kasabalarinin ve aralarinda hayranlikla, merakla, arzuyla dolastigimiz insanlarin icinde buluruz kendimizi. Lymanin gecmise cevirdigi bu bakistan, gecmisin ve bugünün medeniyeti, dogasi, aski, ahlaki, ekonomisi, egitimi, evlilikleri, cinselligi de nasibini alir. Ward, hafizanin romantik oyunlarina gelmez, pembe tuzaklarina hic düsmez. Pulitzer ödüllü Stegnerin Lymani gecmise bakarken hafizaya, Proustun kayip zamanin izini süren Marceli kadar muhtac degildir. Lyman Ward bir tarihcidir; gecmisi elindeki belgelerle kurar ve öyle hatirlar. Doyma ni, coskulu dili, zamanlar arasi keskin dönüslü modern kurgusu ve Batiyi devasa bir gravür olarak zihnimize kaziyan kipir kipir doga sahneleriyle, igne oyasi gibi islenmis olagandisi karakterlerinin pesinde bizi edebi zevkin zirvelerine tasirken Amerika tarihinin belirli ve cok canli bir dönemine de taniklik etmemizi sagliyor. Siz ne düsünürseniz düsünün, diyor Lyman Ward, ben, gecmiste oldugum her seyim.